Can
veren bedenler düştü aklıma,
Medet
diye el açıp yalvaralım ah,
Her
ahı duyan elbette Allah,
Elbisesinden
ziftler akanım ah.
Maden
Ocağına girip, ışığı görmez,
Karalara
bürünüp, beyazı bilmez.
Parfümü
alıpta üstüne sürmez,
Üzerinden
kömür kokanım Ah.
Çantasında
yarım ekmek götürmüş,
Yerin
dibinde yemiş bitirmiş,
Eşi
ile yavrusunu evde bırakmış,
Çizmeleri
ile kömür kazanım Ah.
Fakir
hanesine ekmek alacak,
Çoluk
çocuğuna göğüs gerecek,
Maden
ocağında gazdan ölecek,
Gündüzleri
bile ışık görmeyenim Ah,
Yuva
kurmuş sefa sürmeyi görmez,
Boynuna
kravat takmayı bilmez,
Çalma
saat almış kolunda durmaz,
Siren
sesi ile ışığa çıkanım Ah.
Bu
dert Somayı yakar bitirir.
Kaç
gündür ölümler ocak söndürür.
Şimdi
belki de Cennette oturur.
Dumanlı
Ocakta ölenim Ah.
Bizler elbette ki imanın şartlarından birisi olan
kaza ve kadere iman etmiş insanlarız.
Ancak hepimizde biliyoruz ki tedbirler alınmadan takdire
bırakmak yanlıştır.
Derslerine çalışmadan sınava
giren öğrencinin sınav sonucunun başarısızlıkla sonuçlanmasını takdire bağlamak
ne kadar yanlış ise bir iş yerinde tedbirleri almayıp insanların ölmesinide
takdire bağlamak elbette yanlıştır.
Elbetteki yaratılan her kula
Rabbimiz bir ömür süresi vermiştir.
Bu takdir edilen ömür süresi
de ne uzar, nede kısalır.
Rabbimin verdiği süre
dolduğunda da elbetteki hayatımız son bulacaktır.
Hayatların son bulma
sebeplerine baktığımızda da hastalık, kaza ve benzeri sebepler var olmaktadır.
Rabbimiz Azrail Aleyhisselama insanların
canını alma görevin verince .
Azrail Aleyhisselam endişeye
kapılarak,
Ya Rab!
Kulların bana küsmeyecek mi?
Rabbimiz buyurdu ki; Ben
ölümlere perdeler koyacağım.Bana sen perde olacaksın, sana da hastalıklar,
kazalar, musibetler perde olacak.
Çoğu insanlar sebepleri
görecek,onlarda kalacaklar, ilk anda senden bilmeyecekler buyurdu.
Tabi bizler bu sebeplerin
veya insan oğlunun başına gelen olayların hayırmı yoksa şermi olduğunuda
faniler olarak idrak edemiyoruz.
İdrak edebilmek içinde
Kuran-ı Kerimi iyi anlamamız lazımdır.
Kur'an bizlere yol gösterirken, kıssadan hisselere çok
önem verir, çünkü bu yol ve yöntemle verilmek istenen ders çok daha iyi
anlatılır.
Bu kıssaları bir masal gibi dinlerde, ne anlatmak
istediğini düşünmezsek, bizlere hiçbir faydası olmaz.
İşte bu kıssalardan Kehf suresi 65 ve 82. ayetlerde
anlatılan Hz. Mûsâ ile Hızır'ın (a.s.)
kıssasından acaba bizler nasıl
bir hisse çıkartmalıyız, gelin birlikte düşünelim.
Bu kıssada Hızır'ın (a.s.) Hz. Musa'ya bildirdiği gayb
haberleri anlatılır.
Bu kıssa nicelik ve niteliğin, zahir ve batının, bilgi ve
hikmetin mahiyetini ele alır.
Rabbim buyurdu ki;
65- Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve
tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.
66- Musa ona dedi ki: "Doğru yol olarak sana öğretilenden
bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?"
67- Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını
göstermeye güç yetiremezsin."
68- "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl
sabredebilirsin?"
69- "İnşaAllah, beni sabreden bulacaksın. Hiçbir işte sana
karşı gelmeyeceğim" dedi.
70- Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında
bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar."
71- Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o
bunu deliverdi. Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin?
Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın."
72- Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye
kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"
73- "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden
dolayı bana zorluk çıkarma" dedi.
74- Böylece ikisi yola koyuldular. Nitekim bir çocukla
karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. Dedi ki: "Bir cana karşılık
olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş
yaptın."
75- Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını
göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"
76- "Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık
benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun" dedi.
77- Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek
istediler, fakat onları konuklamaktan kaçındı. Onda yıkılmaya yüz tutmuş bir
duvar buldular, hemen onu inşa etti. Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten
buna karşılık bir ücret alabilirdin."
78- Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılmamız.
Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.
79- "Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu
yapmak istedim, ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral
vardı."
80- "Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi.
Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe
edip-korktuk."
81- Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha
hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik."
82- "Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara
ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik
çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; Rabbinden bir rahmettir.
Bunları ben, kendi işim olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç
yetiremediğin şeylerin yorumu."
İşte bu ayet meallerinden
de anlaşılacağı üzere Rabbim açıkça sizlerin şer olarak gördüklerinizde hayır,
hayır gördüklerinizde de şer vardır.
Buyurmaktadır.
O yüzden bizler için
Somada faciada hayatını kaybeden kardeşlerimizin ölümü şer görünsede belki de
onlar şehadet şerbetini içerek ruhunu Rahmana teslim edip, şimdi Cennette
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) ile beraberdirler.
Bunu bilemiyoruz.
O yüzden yaşanan acı
karşısında sabretmekten ve sabrı tavsiye etmekten başka çaremiz yoktur.
Rabbim ölenlere Rahmet
eylesin.
Geride kalanlara
sabırlar versin.
Rabbim ülkemize ve
milletimize bir daha böyle acılar
yaşatmasın.
(NOT; Makalemizin başında kaleme aldığımız
dörtlükler Rahmetli Aşık Reyhani ustanı Ah Anadolum Ah deyişinden esinlenerek
yazılmıştır.)